Kapitalizm marksizmi çarpıtmaya ve onu “devletçiliğe” indirgemeye çalışıyor. Oysa marksizm devleti sınıfların zor aygıtı olarak tanımlar. Devlet bir sınıfın diğeri üzerindeki egemenliğini sürdürme aracıdır. Kapitalizmde devletleştirme burjuvaziye kaynak ayırma yöntemidir ve dolayısıyla batmakta olan ya da zarar eden işletmelerin bedeli burjuvaziye ödenir. Bu sayede yükten kurtulan burjuvazi daha kârlı olan alanlara yatırım yapar. Proletarya diktatörlüğünde (işçi demokrasisinde) ise devletleştirme sömürücü sınıfları ortadan kaldırmak amacıyla yapılır. İşçi demokrasisinde mülkiyet işçi sınıfının ortak mülkiyetidir. Proletarya diktatörlüğünde el konulanlar için burjuvaziye bedel ödenmez. Marksizmde siyasal mücadelenin hedefi burjuva devleti parçalamak ve yerine sovyetler, şuralar, konseyler vb. koymaktır. Marksist çözümlemelerin burjuvazinin devletçi ekonomiye meşruluk kazandırma gibi bir niteliği yoktur. Üretimin gelişiminde belirli bir aşamada sınıflar ortaya çıkar ve sınıf savaşı da zorunlu olarak işçi sınıfı iktidarına yol açar. Yani feodal ortaçağın bağrında ulusal nitelikte kapitalist devletler ve dolayısıyla burjuvazi gelişti. İşte işçi sınıfı kendisiyle birlikte burjuvaziyi de ortadan kaldırır ve sınıfların ortadan kalkmasıyla devlet de sönümlenir. İşçi devleti emekçi çoğunluğun baskı aygıtı olmasının yanında karşı-devrime de engeldir. Bir işçi devleti her şeyden önce düzenli ordusuz, bürokrasisiz, sönmeye yüz tutmuş bir yarı devlettir ama aynı zamanda işçi devleti işçi sınıfının sovyetler biçiminde örgütlendiği bir komündür, yani bürokratik olamaz. Buna göre proletarya diktatörlüğünden sosyalizm dediğimiz komüniteye geçiş dönemi “devletli” bir dönemdir. Geçiş dönemi sona erip sınıfsız topluma, komüniteye geçildiğinde demokrasinin sona erip özgürlüğün başladığı bir çağ başlayacaktır. Komüniteye varmak için işçi iktidarı ekonomiyi kontrol edecektir. Sadece bir ülke ya da bölgede sınırlı kalan komünite devrimi getirse bile sürekliliği getirmeyeceğinden dolayı işçi iktidarı dünya planında yaygınlaştığı ölçüde üretim anarşisi, işsizlik, rekabet, krizler ve savaşlar son bulacaktır. Herkes yeteneğine göre çalışacak, çalıştığı ölçüde üretimden pay alacaktır. Dahası toplumsal üretkenlik ile zenginlik arttıkça çalışmak bir zevk durumuna gelecektir. İşte o zaman sınıfsız toplumun komüniteden, yani sosyalizmden sonraki üst aşamasına, komünizme doğru yol alınacaktır.


Marksizmde diktatörlük kavramı bir siyasal yönetim biçimini değil, sınıf egemenliğini anlatır. Yani proletarya diktatörlüğünde, ezici çoğunluğun bir grup aylak-asalağa karşı baskı kurduğu diktatörlükte emekçi sınıfa yönelik bir baskı ya da zorbalık söz konusu olamaz. Proletarya diktatörlüğü sınıfsal özü farklı bir devlet biçimidir. Sınıfları kaldırmanın aracı olarak proletarya diktatörlüğü sınıfları oluşturan koşulları da ortadan kaldırır, yani basit meta üretimini de ortadan kaldırır. Proletarya diktatörlüğünde demokratik merkeziyetçiliği sağlamlaştıran parti sınıfsız yoldaki öncülükten asla vazgeçemez. Demokratik haklar ise kapitalizme göre daha fazla olduğundan dolayı sosyalizm-komünizm bir alternatif olarak daha da belirginleşir ama burjuvazi devlettten dışlanır ve kapitalizm yasadışı ilan edilir. Yasama ve yürütme arasındaki ayrım burjuvazinin sınıf diktatörlüğünü gizleyen ve koruyan bir rejimin özelliği olduğu için ortadan kaldırılır. İşverenler ve işletmeler var olmayı sürdürdükçe sendikalarda varlıklarını işçi sınıfının yaşam standartlarını korumak için devam ettirir ve işçi sınıfından olmayan sendikalar yasaklanır. Proletarya diktatörlüğü ancak halk proletaryadır şiarıyla örgütlenen tek bir parti aracılığıyla yürütülür. Kamu hizmeti bir kariyer ve meslek olmaktan çıkar. Belli bir toplumsal çağa özgü üretim ilişkilerinin bozulması ve burjuvazinin sınıf egemenliğinin devrilmesi sadece uzun süreli bir siyasi mücadele sayesinde gerçekleşir. Proletarya diktatörlüğünde hukuk sönümlenmez. Hukuk hiçbir zaman toplumun ekonomik yapısından ve onun koşullandırdığı kültürel gelişmeden daha ileride değildir. Proletarya diktatörlüğünün, işçi demokrasisinin özü izlenecek yolun yasallığı ya da yasadışılığı, barışçıl mı yoksa şiddet içerikli mi olacağı konusu değil, üretim araçlarını kimin kontrol edeceği ve iş bölümü tahribatına karşı toplumun zihinsel ile fiziksel becerilerinin senkronizasyonunun sağlanması konusudur.

Marksizm, kapitalizm koşullarında gündemde olanın, devletin ortadan kaldırılması değil, mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi olduğunu saptar. Devlete sınıfsal özünden bağımsız bir karşıtlık yoktur ve sorun devlet değil, toplumun sınıflı olmasıdır. Sınıfsal özünden bağımsız devlet karşıtlığının olmaması kapitalist devletle barışık olma anlamına gelmez. Kapitalist devletin sönümlenerek ortadan kaldırılması beklenemez. Sönümlenme proletarya diktatörlüğünden sonraki çağın konusudur. Kapitalizmde devletin sönümlenmesini beklemek sınıf işbirlikçiliğine götürmekle birlikte devrimin de inkarıdır. Proletarya iktidarı aldıktan sonra sorun iktidarın ve devletin nasıl tasfiye edileceği değil, nasıl üretken ve etkili kılınacağı, sömürücü sınıf ve ideolojilerin varlık sebeplerinin nasıl ortadan kaldırılacağıdır. Bu süreci komünist manifestoda aşağıdaki gibi özetler.

- Proletarya, komünizmin gerçekleşmesi sonucunda (diğer tüm sosyal sınıflarla birlikte) artık var olmayı bırakacaktır. O zamana kadar, kapitalizmden sonraki ilk dönemde proletarya kendini egemen sınıfa çevirecektir. Eski devletin yok edilmesinden sonra artık kendini yeni proleter devlet ya da "Proletarya Diktatörlüğü" olarak teşkil edecektir.

Bu Blogda Ara